1929 Krizi sonrasında ABD’de ekonomik krizin etkilerinin azaltılmasına yönelik olarak “Yeni Düzen/New Deal” politikaları gündeme geldiğinde, devletin ekonomi içerisindeki konumu da yeniden şekillenmiş oldu. Daha fazla kamu harcaması yalnızca altyapı yatırımları, sanayileşme gibi alanlarda değil silahlanma ve savunma sanayii alanında da kendisini gösterdi. Genel olarak J. M. Keynes’e ithafen Keynesçilik olarak bilinen ve kamu müdahalesini meşru gören politikalar, savunma alanında Askeri Keynesçilik olarak ifade edilmeye başlandı. Her ne kadar 1970’li yılların sonuyla birlikte neoliberal politikalar gündeme geldiğinde devletler ekonomik alanda eski iktidarını koruyamasalar da günümüzde ülkelerin güvenlik kaygıları savunma ekonomisi adı altında devletlere ekonomik zeminde yeniden meşru bir alan sağlamaya başladı.

Savunma ekonomisi, küresel ekonomide ayakta kalabilme stratejisine mi dönüşüyor

1966 yılında Stockholm merkezli olarak kurulan ve kendisini çatışma, silahlanma, silah kontrolü ve silahsızlanma konularındaki araştırmalara adamış bağımsız bir kuruluş olan Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü veya kısa adıyla SIPRI, 1949 yılından günümüze kadar ülkelerin savunma harcamaları ile ilgili önemli verileri araştırmacılarla paylaşıyor. Bu verilere göre son yıllarda ülkelerin savunma harcamalarını daha da arttırdığı görülüyor. 2024 yılı verilerine göre zirvede 997 milyar $ savunma harcamasıyla ABD var. ABD’yi 313 milyar $ ile Çin ve 148 milyar $ ile Rusya izliyor. Rusya ile son 3 yıldır savaşta olan Ukrayna 64 milyar dolar savunma harcamasıyla sekizinci sırada.

Savaş nedeniyle Rusya’nın savunma harcamaları üç yıl öncesine kıyasla yaklaşık 2,5 kat artarken, Ukrayna’nın savunma harcamaları ise tam on katına çıkmış durumda. İki ülkenin savaşta olması savunma harcamalarının artması açısından normal karşılanabilir bir durum. Bununla birlikte, doğrudan savaş tehdidi, güvenlik ve terör sorunları yaşamayan ülkelerin de savunma harcamaları son yıllarda ciddi artışlar gösterdi. Son üç yılda Kanada savunma harcamalarını % 30 oranında arttırırken, Danimarka’da bu oran % 40, İspanya’da % 45, Almanya ve İngiltere’de % 50, İsveç’te % 100 ve Polonya’da ise % 200 olarak gerçekleşti. Savunma harcamaları neredeyse pek çok ülkede Ar-Ge ve teknolojiye dönük yatırımları geçme noktasına geldi. Türkiye’yi de atlamayalım. Pandemi sonrasında Türkiye yaklaşık 15,2 milyar $ olan savunma harcamasını 2024 yılı itibariyle 24 milyar $’a yükseltti.

Potansiyel Etkiler

Savunma harcamalarının artmasında ülkelerin güvenlik kaygıları her zaman için ilk sırada geliyor. Ukrayna-Rusya savaşının NATO üyesi ülkeleri tehdit eder hale gelmesi bu ülkelerin de savunma altyapılarını güçlendirme noktasında onları harekete geçiriyor. Elbette ABD Başkanı Trump’ın NATO üyesi ülkelere vermiş olduğu “taşın altına eli koyma” tehdidinin etkisi de oldukça önemli.  Diğer taraftan Covid-19 süreci pek çok ekonomiyi olumsuz yönde etkiledi. Ekonomiler bu süreçte kapanmaya giderken, özel sektör yatırımları da daraldı. Bu noktada devletin ekonomileri harekete geçirecek mekanizmaları sağlaması oldukça önemli hale geldi. Bu mekanizmalardan birisi de elbette savunma ekonomisine dönük yatırımlar. Savunma sanayii aynı zamanda yeni teknolojilerin de geliştirilmesi anlamına geliyor. Uzun yıllardır terörle mücadele eden Türkiye, bu alanda yaptığı yatırımlarda yeni silah, insansız hava aracı, uçak vb. son teknoloji ürünü ekipman ve araçları geliştirmeyi başardı ve aynı zamanda teknoloji üretebilir bir ülke haline geldi. Devletin savunma ekonomisi çerçevesinde doğru müdahaleleri Askeri Keynesçilik çerçevesinde ilave talep oluşturarak ekonomilere destek sağladığı gibi yeni geliştirilen teknolojiler sayesinde de arz yönlü etkiler doğurmaktadır. Bu nedenle kısa vadede olmasa da uzun vadede savunma ekonomisi ülkeleri ayakta tutan politikalardan biri olmaya aday. Ancak, devlet öncülüğündeki savunma ekonomisinin özel girişimleri dışlamak yerine onları teşvik edici ve kapsayıcı olması da önemli.