Şubat ayının sonunda TÜİK tarafından açıklanan 2024 yılı Gayri Safi Yurtiçi Hasıla verilerinin ardından Türkiye için önemli bir dönüm noktası da aşılmış oldu. Cari ABD doları cinsinden hesaplanan rakamlara göre Türkiye, tarihinde ilk kez 15 bin 463 $ kişi başına düşen milli gelir seviyesine ulaştı ve böylece yine tarihte ilk kez Dünya Bankası sınıflamasına göre yüksek gelirli ülkeler sınıfına terfi etti.
Dünya Bankası her yıl kişi başına düşen milli gelir seviyelerine göre ülkeleri Düşük Gelirli, Alt-Orta Gelirli, Üst-Orta Gelirli ve Yüksek Gelirli olmak üzere dört farklı gelir sınıfına göre kategorize etmektedir. 1 Temmuz 2024 tarihli en güncel sınıflamaya göre; kişi başına düşen milli gelir seviyesi bin 145 $ ve altında yer alan ülkeler Düşük Gelir grubunda, bin 146 $ - 4 bin 515 $ arasında olan ülkeler Alt-Orta Gelir grubunda ve 4 bin 516 $ - 14 bin 5 $ arasında yer alan ülkeler de Üst-Orta Gelir grubunda yer almaktadır. Kişi başına düşen milli gelir seviyesi 14 bin 5 $’ın üzerinde yer alan ülkeler ise Yüksek Gelirli ülkeler olarak kabul edilmektedir.
Yüksek gelir grubunda yer almak ne kadar önemli ?
Ülkelerin kişi başına düşen gelir düzeyi önemli olmakla birlikte, bir ülkenin yalnızca gelir düzeyini dikkate alan kriterler o ülkenin gelişmişlik seviyesi ile ilgili tatmin edici bilgiler sunamamaktadır. Dolayısıyla Türkiye, Yüksek Gelir grubunda yer alarak önemli bir eşiği aşmış olsa da önünde daha önemli hedeflerin olduğu da bir gerçek. Türkiye’nin büyüme hızı ve kompozisyonuyla önümüzdeki yıllarda hem gayri safi yurtiçi hasıla düzeyini hem de kişi başına düşen milli gelirini daha ileri noktalara taşıyabilmesi için izleyeceği yollar da önemli. Özellikle son yıllarda gayri safi yurtiçi hasılaya katkı açısından ülkemizde finansal kesim ile birlikte inşaat sektörünün daha fazla ön planda olduğu görülüyor. Bununla birlikte, konjonktürel gelişmelere oldukça bağlı olan bu iki sektörün dışında ülkemizde imalat sanayi alanının gayri safi yurtiçi hasılaya olan katkısı son derece düşük. 2024 yılı verilerine göre Türkiye’nin sanayi sektörü büyüme hızının yıllık %0,5 olarak gerçekleştiği düşünüldüğünde, bu konuda atılması gereken önemli adımlar hala var.
Türkiye için yeni hedefler…
Sanayi sektörünün ekonomiye sınırlı oranda katkı sağlaması bir ülkedeki verimlilik düzeyi, üretimin teknolojik içeriği, katma değer ve ihracat potansiyeli üzerinde de belirleyici sonuçlara yol açmaktadır. Bugün Türkiye’nin dünya ihracatındaki payı %1,15 gibi göreceli olarak düşük bir düzeyde. Fakat yüksek gelir grubunda yer almakla birlikte Türkiye’ye kıyasla daha mütevazi bir ekonomik büyüklüğü sahip olan Polonya’da bu oran %1,5 iken Singapur da ise %2,8 seviyesinde. Yüksek teknolojili ürün ihracatının imalat sanayi ihracatındaki payı incelendiğinde de benzer bir durumla karşılaşılıyor. Türkiye’de bu pay yalnızca %4,5 iken, Yüksek Gelirli ülkelerin tamamında %23,6 olarak gerçekleşiyor. Türkiye bu alanda yalnızca yüksek gelirli ülkelerin değil, Tunus, Guatemala ve Malawi gibi bazı düşük ve alt-orta gelirli ülkelerin de gerisinde kalmaktadır. Bu durumun arka planında verimlilik ve katma değer üretimindeki sorunlar yer alıyor.
Görüldüğü gibi Türkiye’nin içinde bulunduğu yeni gelir kategorisi küresel rekabetçiliği daha fazla öne çıkarıyor. Türkiye’nin önünde artık yeni bir yol ve kovalaması gereken yeni fırsatlar var. Bu fırsatlara cevap verilebildiği ve küresel yeterliliklerin tamamlanabildiği ölçüde Türkiye, yüksek gelir grubu içerisinde daha üst noktalara da ulaşmayı başarabilecektir. Bunun için DEĞER üretmek şart.