Günümüzde en iyi imkanlara ve en iyi teknolojilere sahip olsak da, çözüme kavuşturulamayan yegâne konular arasında yoksulluk meselesi geliyor. Elbette yoksulluk çok yönlü bir kavram. Bununla birlikte, yoksulluğa ilişkin yapılan temel tanımlamalar “elde edilen gelirle zaruri ihtiyaçların yeterli ölçüde karşılanamaması” durumunu çoğunlukla ön plana çıkarırlar. Kişiden kişiye değişmekle birlikte günlük alınması gereken kalori miktarı ortalama 2000-2500 kcal kadardır. Dünyada bu kalori seviyesinin altında yaşamaya çalışan birey sayısı oldukça fazla. Örneğin bu ABD’li bir birey olabildiği gibi, Kenyalı, Filistinli veya Myanmarlı bir birey de olabiliyor. Ancak aradaki farkı anlamak açısından şöyle bir senaryo hayal edebiliriz. ABD’li olan bir birey daha sağlıklı bir yaşam için alması gereken kalorinin daha da altında bir kaloriyle yaşamını devam ettirirken; Kenyalı, Filistinli veya Myanmarlı bireylerin savaş ve kıtlık sebebiyle alması gereken kaloriyi miktarını elde edemediğini düşündüğümüzde koşulların oldukça farklı olduğunu anlayabiliriz.
1998 yılında Nobel Ekonomi Ödülü sahibi olan Hint asıllı refah iktisatçısı Amartya Sen bu durumu “yapabilirlik/capability” yaklaşımı çerçevesinde ifade etmiştir. Burada yoksullukla ilgili olarak kişinin kendi imkan ve iradesinin olmaması oldukça önemli. ABD’li birey diğer bireylere kıyasla daha fazla imkana sahip olabilir. Ancak, kendi iradesi çerçevesinde bu imkanlardan faydalanma/yapabilirlik derecesini özgürce düzenleyebilmektedir. Diğer taraftan savaş ve kıtlık koşullarıyla baş etmeye çalışan bireyler için kendi iradelerinin dışında gelişen bir durum söz konusudur. Dolayısıyla yoksulluğu irade dışı durumlar çerçevesinde değerlendirmek oldukça önemli hale geliyor.
Yoksulluğa ilişkin olarak Dünya Bankası tarafından belirlenen bazı alt gelir kriterleri var. Bunlardan birisi olan “uluslararası yoksulluk sınırı”na göre günlük 2.15$’ın altında gelir elde eden nüfus miktarı mutlak yoksul olarak kabul ediliyor. Mutlak yoksulluk dünyada her geçen yıl azalıyor. 1990 yılında dünyada yaşayan bireylerin yaklaşık % 37’si mutlak yoksul iken, 2024 yılında bu oran % 8.5’e gerilemiş durumda. Oransal olarak önemli gelişmeler olsa da 2024 yılında yaklaşık olarak 700 milyon insan aşırı yoksullukla karşı karşıya. Diğer taraftan yoksulluğu toplumun ortalama yaşam ölçütleri çerçevesinde ele alan göreli yoksulluk da önemli bir gösterge. Göreli yoksulluk toplumdaki medyan (ortanca) gelirin belirli bir yüzdesine göre toplumdaki yoksul bireylerin sayısı hakkında bizlere önemli bilgiler sunuyor. Medyan gelirin % 40’ını göreli yoksulluk sınırı olarak belirlediğimizde mutlak yoksulluğun aksi yönünde bir tabloyla karşılaşıyoruz. 1990 yılında yaklaşık % 13 olan göreli yoksulluk 2000’li yılların ortalarından itibaren daha da artarak 2024 yılı itibariyle % 18,34’e yükselmiş durumda. Buna göre dünyada yaşayan bireylerin neredeyse beşte biri yoksullukla karşı karşıya kalıyor. Bu da yaklaşık olarak 1.5 milyar kişiye karşılık geliyor.
Türkiye, kalkınma yardımlarında öncü ülkeler arasında…
Dünyada yoksullukla mücadele çerçevesinde kalkınma yardımları önemli bir yer tutuyor. Dünyadaki aşırı yoksul ülkelere her yıl yoksullukla mücadele çerçevesinde ayni ve nakdi yardımları yapılıyor. Bu kapsamda 2023 yılında en çok yardım 39 milyar $ ile Ukrayna’ya yapıldı. Ukrayna’yı, Suriye, Bangladeş, Hindistan ve Etiyopya izliyor. Bu beş ülkeye yapılan toplam yardım miktarı yaklaşık olarak 67 milyar $’a ulaşıyor. Tabi bir de yardım sağlayan ülkeler var. Net 60 milyar $ seviyesindeki yardım miktarıyla ABD ilk sırada yer alıyor. ABD’yi sırasıyla Almanya, Fransa, Japonya, Birleşik Krallık, Kanada ve Türkiye izliyor. Türkiye 2023 yılında gerçekleştirdiği 6.8 milyar $ düzeyindeki kalkınma yardımıyla dünyada öncü ülkeler arasında yer alıyor. Bu yardımlar önemli olmasına rağmen toplam yardım miktarı yaklaşık 213 milyar $ seviyesinde. Daha net ifade etmek gerekirse dünya gayrisafi yurtiçi hasılasının yalnızca binde 2’si yardım olarak dağıtılıyor. Dünya nüfusunun beşte birinin yoksullukla boğuştuğu bir dünya için elbette yeterli bir rakam değil. Bu durum gelecekte küresel yoksulluğun çözümlenmesi için olumlu bir bakış açısı sunamıyor.