Bir süredir Türkiye’nin gündeminde “Aile Bazlı Vatandaşlık Maaşı” olarak adlandırılan ve 2026 yılı itibariyle ülkemizde uygulamaya geçilmesi planlanan yeni bir gelir transferi modeli yer alıyor. Bu model, sosyal yardımların yeniden yapılandırılmasıyla belirli bir gelir seviyesinin altında kalan ailelerin mevcut olan gelir açıklarını ikmal edici şekilde parasal (nakdi) transferlerin yapılmasını amaçlıyor. Bu sayede yoksullukla mücadelede önemli bir yol kat edilmesi hedefleniyor. Bu modelde sosyal yardımların kapsamını birey değil aile oluşturuyor ve dar gelirli ailelerin belirlenecek asgari geçim standardının altına düşmeleri önlenmiş oluyor.

Günümüzde bu modeli uygulayan Avrupa ülkeleri var. İtalya, Portekiz ve Finlandiya bu ülkelerin başında gelmektedir. Yine Yunanistan’da da benzer bir politika yıllardır uygulanıyor. Avrupa uygulamalarında da bu modelin adı vatandaşlık geliri, minimum garantili gelir veya minimum gelir desteği isimlerini almakta ve Türkiye’de uygulanacak modele benzer özellikler göstermektedir. Bu ülkelerde de amaç genellikle belirli bir eşik değerin altında kalan hane gelirinin eşik değere tamamlanması şeklinde uygulanıyor.

Uygulamanın kapsamı oldukça önemli. Özellikle belirlenecek olan eşik gelirin dar gelirli ailelerin ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde tutulması gerekiyor. Bugün ülkemizde dört kişilik bir hanehalkı için sadece gıda harcamalarını içeren açlık sınırı yaklaşık olarak 40 bin TL olduğu tahmin edilmektedir. TÜİK tarafından medyan (ortanca) gelirin % 40’ına göre hesaplanan göreli yoksulluk sınırı ise 2024 yılında 54 bin TL iken bu gelir seviyesinin altında kalanların oranı ise % 6,9 olduğu görülüyor. Sınır, medyan gelirin % 70’ine yükseltildiğinde yoksulluk oranı da buna paralel olarak artıyor. Veriler incelendiğinde “Aile Bazlı Vatandaşlık Maaşı” modelinin etkin biçimde uygulanabilmesi için belirlenecek eşik gelirin bu düzeylere yakın olarak uygulanması da oldukça önemli hale geliyor.

Eşik gelirin düzeyinin ve kapsamının belirlenmesinin ardından bu gelir desteğinin finansman kaynakları da bir o kadar önemli bir konu. Son iki yıldır uygulanan enflasyonla mücadeleye ilişkin politikaların mali sıkılaştırma ve kamuda tasarruf tedbirlerini de beraberinde getirmesiyle 2024 yılında % 4,7 olan bütçe açığının bu yılın sonunda % 3,6’ya düşürülmesi bekleniyor. Ancak “Aile Bazlı Vatandaşlık Maaşı” uygulamasının bütçeye ek yük getirmesi de kaçınılmaz olmaktadır. Bu şekilde bir gelir transferinin dar gelirli aileler açısından tüketim artışına yol açmasının enflasyon üzerinde etkileri olabileceği gibi aynı zamanda bu parasal ödemelerin vergilerle finanse edilmesi de yine enflasyonist olabilecektir.

Önemli bir diğer husus da uygulanacak olan modelin verimlilik üzerinde doğurması beklenen bir takım etkileridir. 2017 yılında Finlandiya örneğinde olduğu gibi bu tür bir politikanın işsizliği artırma gibi sakıncaları da bulunmaktadır. Çünkü devletin vatandaşlık maaşı adı altında yapmış olduğu karşılıksız gelir transferleri kişilerin çalışma yerine boş zamanı tercih etmelerine neden olabilir. Nobel Ödüllü İktisatçı Milton Friedman’ın “Nagatif Gelir Vergisi”, yani belirli bir gelir seviyesinin altında kalanlara ilave gelir desteği uygulanması önerisi her ne kadar vatandaşlık maaşı ile özdeşleştirilmiş olsa da, Milton Friedman doğrudan gelir transferlerinin yalnızca çalışamayacak durumda olanlar (engelliler, mahkumlar vb.) ile sınırlandırılmasını da savunmaktadır. Ülkemiz için yoksulluğun azaltılması çalışmaları çerçevesinde önemli bir uygulama olması beklenmekle birlikte, “Aile Bazlı Vatandaşlık Maaşı” modelinin kapsamının doğru belirlenmesi, ihtiyacı olan kişilere yönlendirilmesi ve bireylerin çalışma motivasyonunu düşürmemesi oldukça önemlidir. Kamu bütçesine sürekli bir yük getirmemesi açısından da hanehalkı geliri, belirlenen eşik değerin altında kalan aile fertleri için kendi çabalarıyla eşik geliri aşmalarını sağlayacak yeni istihdam olanaklarının da geliştirilmesi gerekmektedir.