Türkiye, iklim politikalarında tarihi bir eşiğe geldi. 2053 Net Sıfır hedefi doğrultusunda bugüne kadarki en güçlü adım, 9 Temmuz 2025 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan İklim Kanunu oldu. Bu kanun, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelede piyasa temelli bir mekanizmaya yönelmesinin önünü açtı: Emisyon Ticaret Sistemi (ETS). İlk yönetmelik taslağı kamuoyuna sunuldu ve 2026’da pilot uygulama başlayacak.

ETS Nedir ve Nasıl Çalışır?
Emisyon Ticaret Sistemi, sera gazı emisyonlarını kontrol etmek için tasarlanmış piyasa temelli bir araçtır. Basit bir mantıkla işler: Devlet, belli sektörler için bir emisyon üst sınırı (cap) belirler ve bu sınırı eşit haklara böler. Bu haklar “tahsisat” olarak adlandırılır ve işletmelere verilir. Şirketler bu tahsisatları kullanarak emisyon salma hakkına sahip olur. Emisyonlarını sınırın altında tutabilenler ellerindeki fazla tahsisatları piyasada satabilir; daha fazla salanlar ise ek tahsisat satın almak zorundadır. Bu mekanizma, karbonun fiyatlandırılmasını sağlar ve “kirleten öder” prensibini piyasa kurallarıyla hayata geçirir.

ETS karbonu ekonomik bir değişken olarak görür. Karbonun fiyatı, tıpkı enerji veya döviz fiyatı gibi işletmelerin stratejik kararlarını doğrudan etkileyecek bir faktör olur. Avrupa Birliği’nde 2005 yılından beri yürürlükte olan ETS, bunun güçlü bir örneğini sunuyor. AB ETS desteğiyle AB’deki karbon emisyonları her yıl artış değil azalma gösteriyor. AB ETS’de karbon fiyatları 2024’te 80-90 avro/ton aralığında seyretti. Bu fiyatlar, çimento ve demir-çelik gibi enerji yoğun sektörleri düşük karbonlu üretim yatırımlarını hızlandırmaya yöneltiyor.

Türkiye’nin ETS Yol Haritası
Türkiye’nin ETS’ye geçiş süreci, 2025’te İklim Kanunu’nun kabul edilmesiyle resmileşti. Kanun, karbon piyasasının kurulmasına yasal zemin sağlarken, yönetmelik taslağı bu piyasanın işleyişini detaylandırıyor. Buna göre ETS süreci üç aşamada ilerleyecek: hazırlık dönemi, pilot uygulama ve tam uygulama dönemi.

Hazırlık süreci 2025 yılı sonuna kadar devam edecek. Bu dönemde işletmeler izleme metodolojisi planlarını hazırlayacak ve veri toplama altyapısını kuracak. 2026-2027 yıllarını kapsayan pilot dönem, sistemin gerçek koşullarda test edilmesini sağlayacak. Bu dönemde, AB’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) kapsamındaki sektörler (örneğin çimento, demir-çelik ve alüminyum) sisteme dahil edilecek. Pilot dönemde işletmeler, sera gazı emisyonlarını raporlamak ve doğrulatmakla yükümlü olacak, ancak tahsisatlar yüzde 100 ücretsiz sağlanacak.

2028’de başlayacak uygulama dönemi ise oyunun kurallarını değiştirecek. Bu dönem 2035’e kadar sürecek ve iki alt döneme ayrılacak: 2028-2030 ve 2031-2035. Bu aşamada kapsam genişleyecek, tahsisatlar kademeli olarak ücretli hale gelecek ve karbon maliyeti işletmelerin bilançolarına doğrudan yansıyacak.

Yönetmelikteki Temel Düzenlemeler
Yönetmelik, ETS’nin işleyişini belirleyen kritik mekanizmaları içeriyor. Emisyon üst sınırı, emisyon yoğunluğu temelli olarak belirlenecek ve ulusal tahsisat planında ilan edilecek. Tahsisatların dağıtımında kıyas yöntemi uygulanacak; yani benzer üretim faaliyetlerine sahip tesisler arasında karşılaştırma yapılarak ücretsiz tahsisat miktarı belirlenecek. Ayrıca sistemde bankalama (kullanılmayan tahsisatların gelecek yıllara devri) ve ödünç alma gibi esneklik mekanizmaları bulunuyor.

İzleme, raporlama ve doğrulama ise ETS’nin bel kemiği. Tesisler izleme planı hazırlamak, yıllık sera gazı emisyon raporlarını 30 Nisan’a kadar sunmak ve bu raporları bağımsız doğrulayıcı kuruluşlara onaylatmak zorunda. Yönetmelik, izleme planlarının kapsamından doğrulama süreçlerinin nasıl yürütüleceğine kadar tüm detayları düzenliyor.

AB ETS ve Türkiye ETS Taslağında Üst Sınır Yaklaşımları

Avrupa Birliği Emisyon Ticaret Sistemi (AB ETS), emisyon azaltım hedeflerinin güvence altına alınmasını sağlamak için mutlak emisyon üst sınırı (absolute cap) esasına dayalıdır. Bu yaklaşım, belirli bir yıl için toplam izin verilen sera gazı emisyon miktarının kesin olarak tanımlanması ve her yıl bu miktarın kademeli olarak azaltılması ilkesine dayanır. Örneğin, AB ETS’de toplam üst sınır, 2013-2020 dönemi boyunca her yıl %1,74, 2021 sonrası ise %2,2 oranında azaltılmıştır. Bu mutlak sınır, üretim hacminden bağımsızdır; dolayısıyla ekonomik büyüme veya üretimdeki artış, sistemin toplam emisyon azaltım hedefini değiştirmez. Böylece AB ETS, çevresel etkinliği garanti altına alır ve emisyon ticareti yoluyla maliyet etkinliğini sağlar.

Buna karşılık Türkiye ETS yönetmelik taslağı, emisyon yoğunluğu temelli bir üst sınır yaklaşımı benimsemektedir. Bu sistemde, üst sınır üretim miktarına bağlı olarak belirlenir; yani emisyonlar, birim üretim başına düşen sera gazı miktarına göre sınırlanır. Tahsisatlar, alt tesis düzeyinde “kıyas değeri” (benchmark) esas alınarak, üretim seviyeleriyle çarpılması suretiyle hesaplanır. Böylece sistem, üretim artışı olduğunda belirli ölçüde daha fazla emisyona izin verir, ancak üretim yoğunluğu başına emisyonu azaltmaya teşvik eder. Bu yöntem, ekonomik büyümenin yüksek olduğu ülkelerde sanayi üretimini kısıtlamadan emisyon yoğunluğunu azaltmayı hedefler, ancak toplam emisyonlarda öngörülen düşüşün mutlak anlamda garanti edilmesi daha zordur.

Dolayısıyla AB ETS ile Türkiye ETS arasındaki en temel fark, çevresel kesinlik ile ekonomik esneklik arasında kurulan dengede ortaya çıkar. AB ETS, çevresel hedeflere öncelik vererek mutlak üst sınır koyarken, Türkiye’nin taslağı ekonomik büyümenin korunmasını dikkate alarak emisyon yoğunluğunu baz alır. Bu fark, Türkiye’nin sanayileşme dinamikleri ve enerji yoğun üretim yapısına uyum sağlamak için rasyonel bir politika seçeneği olarak değerlendirilebilir; ancak uzun vadede AB ile piyasa bağlantısı kurulabilmesi için, Türkiye’nin mutlak üst sınıra geçiş planı da gündeme gelmek zorundadır.

ETS’ye geçiş kolay olmayacak. En büyük zorluklardan biri kurumsal kapasite eksikliği. İzleme ve raporlama altyapısının henüz olgunlaşmamış olması, firmaların teknik personel yetersizliği ve doğrulama süreçlerinin maliyetleri, sistemin etkinliğini sınırlayabilir. Karbon fiyatı belirsizliği ise yatırım kararlarında risk oluşturacak.

ETS aynı zamanda büyük bir fırsat. Erken uyum sağlayan işletmeler, düşük karbonlu üretimle maliyet avantajı yakalayabilir. Karbon piyasasında aktif olan şirketler, fazla tahsisatlarını satarak gelir elde edebilir. Daha önemlisi, karbon yönetimi artık finansman için bir kriter haline geliyor. Yeşil tahviller, sürdürülebilirlik kredileri ve AB fonları, düşük karbonlu yatırımlara yöneliyor.

Türkiye Hazır mı?

Emisyon Ticaret Sistemi, Türkiye için hem bir çevre politikası hem de sanayi ve ticaretin geleceğini şekillendirecek ekonomik bir araç olarak karşımıza çıkıyor. Karbon, şirketlerin stratejik yönetiminde belirleyici bir parametre haline gelmek durumunda. Bu yeni dönemde sistem, işletmeleri karbonsuz bir üretime yönlendirebildiği ölçüde başarılı olacak.

Emisyon ticaret sisteminin gerektiği gibi benimsenmesi ve uygulanabilmesi için yasal ve finansal süreçler kadar eğitici süreçler de etkili olacak.