Avrupa Birliği’nin (AB) Yeşil Mutabakat kapsamında geliştirdiği en önemli araçlardan biri Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM)’dır. SKDM, AB’nin iklim hedeflerini tehdit eden karbon kaçağını önlemeyi amaçlamakta, AB Emisyon Ticaret Sistemi (EU ETS) kapsamında iç üreticilere yansıtılan karbon maliyetinin ithal ürünlere de uygulanmasını öngörmektedir. Böylece, karbon yoğun üretimin daha zayıf iklim politikalarına sahip ülkelere kaymasının önüne geçilmesi hedeflenmektedir. Bu mekanizma, özellikle karbon yoğun sektörlerde faaliyet gösteren ihracatçı ülkeler açısından yeni bir ticaret ve rekabet rejimi yaratmaktadır.

Başlangıç Takvimi ve Geçiş Dönemi

SKDM, 1 Ekim 2023’te başlayan geçiş dönemi ile uygulamaya girmiştir. Bu aşamada, ithalatçılardan mali yükümlülük talep edilmemekte, ancak ürünlerin gömülü emisyonlarına ilişkin kapsamlı raporlama yapılması istenmektedir. Geçiş dönemi, metodolojilerin test edilmesi, veri toplama altyapısının geliştirilmesi ve düzenleyici çerçevenin olgunlaştırılması açısından bir “öğrenme süreci” işlevi görmektedir. Asıl dönüm noktası ise 1 Ocak 2026’dır. Bu tarihten itibaren ithalatçılar, ithal ettikleri ürünlerin gömülü emisyonlarına karşılık gelen SKDM sertifikalarını satın almakla yükümlü olacaklardır. 2026–2034 yılları arasında AB ETS kapsamında verilen ücretsiz tahsisatlar kademeli olarak kaldırılacak, 2034 itibarıyla ise ithal ürünlerin tüm gömülü emisyonları sertifika kapsamına girecektir.

Omnibus Düzenlemeleri: Basitleştirme Adımları

Geçiş dönemi boyunca iş dünyasından ve sektör temsilcilerinden Avrupa Komisyonu’na yoğun eleştiriler yöneltilmiştir. Özellikle raporlama yükümlülüklerinin karmaşıklığı, veri toplama süreçlerinin orantısız maliyet yaratması ve küçük ölçekli işletmelerin rekabet gücünü zayıflatacak idari engeller öne çıkan konular olmuştur. Bu eleştiriler, SKDM’nin iklim hedeflerinden taviz vermeden nasıl daha uygulanabilir hale getirilebileceği sorusunu gündeme taşımıştır. Rekabetçiliğin korunması, KOBİ’lerin aşırı yük altına girmemesi ve idari süreçlerin sadeleştirilmesi amacıyla Avrupa Komisyonu 2025 yılında Omnibus I düzenlemelerini hazırlamış ve geçiş döneminde ortaya çıkan idari yükler ile uygulama zorluklarını bu paketle ele almıştır.

 Bu düzenlemeler, SKDM’nin temel hedeflerinden taviz vermeden, iş dünyası açısından uygulanabilirliğini artırmayı amaçlamaktadır. Öne çıkan değişiklikler arasında, yıllık 50 tonun altında ithalat yapan aktörler için de minimis muafiyetinin getirilmesi, yetkilendirme ve kayıt süreçlerinin basitleştirilmesi, veri toplama ve doğrulama prosedürlerinin sadeleştirilmesi ve üçüncü ülkelerde ödenmiş karbon fiyatının nasıl mahsup edileceğine dair çerçevenin netleştirilmesi bulunmaktadır. Bu adımlar, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin üzerindeki orantısız yükün azaltılmasına yöneliktir.

Kesinleşmiş Unsurlar

Bugün itibarıyla bazı unsurlar kesinlik kazanmış durumdadır. SKDM’nin mali yükümlülüklerinin 1 Ocak 2026’da başlayacağı ve 2034 itibarıyla tüm gömülü emisyonları kapsayacağı tartışmasızdır. Kapsamda olan sektörler (çimento, demir-çelik, alüminyum, gübre, elektrik ve hidrojen) sabittir ve raporlama yükümlülükleri AB ETS ile uyumlu biçimde yürütülecektir. Dolayısıyla SKDM’nin uygulanıp uygulanmayacağı değil, nasıl uygulanacağı tartışılmaktadır.

Belirsizlikler ve Devam Eden İstişareler

Mekanizmanın teknik mimarisini belirleyecek kritik unsurlar hâlâ belirsizdir. İthal ürünlerin hangi referans emisyon yoğunluğuna göre değerlendirileceğini belirleyecek olan benchmark (kıyaslama) değerleri henüz yayımlanmamıştır. Dolaylı emisyonların, özellikle elektrik tüketiminden kaynaklananların kapsama alınıp alınmayacağı ve nasıl hesaplanacağı tartışmalıdır. Üçüncü ülkelerde ödenmiş karbon fiyatının AB’deki yükümlülüklerden nasıl düşürüleceği net değildir. Geçiş döneminde kullanılan default (varsayılan) değerlerin kesin dönemde hangi koşullarda geçerli olacağı da belirsizliğini korumaktadır.

Avrupa Komisyonu bu konularda kamu istişareleri yürütmektedir. 28 Ağustos 2025’te yayımlanan “Call for Evidence” belgeleriyle üç kritik alanda paydaş görüşleri toplanmaya başlanmıştır. İlk olarak, emisyon hesaplama metodolojisi tartışılmaktadır. Burada doğrudan emisyonların hangi yöntemle ölçüleceği, elektrik için varsayılan emisyon faktörlerinin nasıl belirleneceği, dolaylı emisyonların hangi sektörlerde kapsama alınacağı ve varsayılan değerlerin hangi koşullarda kullanılabileceği konuları gündemdedir. İkinci olarak, ücretsiz tahsisatların yansıtılması ele alınmaktadır. AB ETS kapsamında 2026–2034 arasında kaldırılacak ücretsiz tahsisatların CBAM yükümlülüklerine nasıl indirim olarak yansıtılacağı, hangi ETS kıyas değerlerinin temel alınacağı ve bunların ürün bazlı nasıl uyarlanacağı tartışılmaktadır. Bu noktada ithalatçıların ödeyeceği sertifika miktarının, AB’deki üreticilerin hâlâ ücretsiz tahsisatla korunmaya devam ettiği oranda düşürülmesi gereklidir. Üçüncü olarak, üçüncü ülkelerde ödenen karbon fiyatının mahsup edilmesi gündemdedir. Bu bağlamda ödenmiş karbon fiyatının euroya çevrilmesi, varsa indirim ve teşviklerin hesaba katılması ve doğrulama yapacak üçüncü tarafların niteliklerinin belirlenmesi öne çıkmaktadır.

Komisyon, bu istişareleri “Have Your Say” portalında dört hafta boyunca açık tutmakta ve hem AB içindeki ithalatçılardan hem de üçüncü ülkelerdeki üreticilerden görüş toplamaktadır. Nihai uygulama tüzüklerinin 2025’in son çeyreğinde kabul edilmesi öngörülmektedir. Ancak 2026’ya kısa bir süre kalmışken bu teknik ayrıntıların hâlâ netleşmemiş olması, firmaların maliyet öngörülerini yapmasını ve stratejik planlarını güvenle kurgulamasını güçleştirmektedir.

Türkiye’nin Yolu

Türkiye açısından SKDM hem ciddi riskler hem de stratejik fırsatlar barındırmaktadır. Demir-çelik, alüminyum ve çimento gibi enerji yoğun sektörlerde faaliyet gösteren ihracatçılar, artan maliyet baskısıyla karşı karşıya kalacaktır. Bu nedenle, Türkiye’nin ulusal düzeyde emisyon ticaret sistemini kurması, ölçüm-raporlama-doğrulama (MRV) altyapısını güçlendirmesi ve sanayinin düşük karbon teknolojilerine geçişini hızlandırması kritik önemdedir. İşletme düzeyinde ise ürün bazlı karbon ayak izlerinin hesaplanması, tedarik zincirlerinde emisyon verilerinin şeffaf biçimde toplanması ve düşük karbonlu üretim yöntemlerine yatırım yapılması zorunluluk haline gelmektedir.

Ezcümle, SKDM yalnızca AB’nin iklim politikasının bir uzantısı değil, küresel ticaretin işleyişini değiştiren yeni bir düzenleyici çerçevedir. Kesinleşmiş hükümler, bu mekanizmanın geri dönüşsüz biçimde yürürlüğe gireceğini göstermektedir. Ancak belirsizliğini koruyan hususlar, uygulamanın maliyetlerini ve rekabet dengelerini hâlâ öngörülemez kılmaktadır. Türkiye’nin ve Türk işletmelerinin izleyeceği stratejik yol, bu sürecin olumsuz etkilerini sınırlamak ve olası fırsatları değerlendirmek açısından belirleyici olacaktır.