Özel Röportaj: Erdal Çatalkaya

Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Tasarım Konseyi Başkanı, Türkiye Genç İş İnsanları Derneği Disiplin Kurulu Başkanı, Bilen Patent & Univation Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Kocakuşak, sıkça birlikte kullanılan Ar-Ge (araştırma-geliştirme çalışmaları) ve inovasyonun (yenilikçilik) farklı kavramlar olduğunu söyledi. BTSO Ekonomi’ye verdiği röportajda Ar-Ge’yi ‘acı çekmek’ olarak özetleyen Kocakuşak, inovasyon için de ‘acıyı engellemek’ tabirini kullandı. Kocakuşak, Ar-Ge merkezleri açısından yıldızı parlamaya başlayan Bursa’nın patent konusunda çok önemli mesafeler kat ettiğini de vurguladı.

  • Ar-Ge tasarım merkezleri noktasında bugün gelinen noktada Bursa’nın karnesi nasıl?

Türkiye genelinde bin 700 civarında Ar-Ge tasarım merkezi var. Bu, çok ciddi bir sayı. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nde tahminen 1,5 milyon civarında firma olduğunu düşünürsek bin firmadan birinde Ar-Ge tasarım merkezi var. Bu veri, çok önemli. Bundan 10 yıl önce hiç yoktu! Ar-Ge tasarım merkezi diye bir şey yoktu zaten gündemde. Bursa’ya baktığımızda kentimiz, Türkiye ikincisi. 170’e yaklaşmış durumda Ar-Ge tasarım merkezi sayısı. Ortalama 170 merkez ile Bursa, Türkiye’de ikinci sırada. Birinci sırada İstanbul var. Sıralama; Ankara, İzmir ve Kocaeli şeklinde gidiyor. Bu, yeterli değil. Nedenine gelecek olursak… BTSO Başkanımız Sayın İbrahim Burkay’ın bir Ar-Ge projesi vardı. Bursa’nın ilk 250 firmasının tamamında Ar-Ge merkezi olması şeklinde... Ancak şu an Bursa’da 250 Ar-Ge merkezi yok. Bana sorarsanız 500 firmada da Ar-Ge merkezi olabilir. 250’de evet olmalı ama 500 de olabilir. Çünkü potansiyel var. Türkiye’de en çok otomotiv mühendisi Bursa’da var. Bursa’daki kadar otomotiv mühendisini ben hiçbir şehirde görmedim. Makine mühendisleri açısından iyi, kimya açısından iyi, tekstil açısından iyi durumdayız.

İstanbul’daki sayı, 400-500 civarında. Onların da sayısı çok değil belki ama firma sayısı açısından avantajlı konumdalar. Nüfusa ve firma sayısına oranla bakıldığında Bursa’nın üst sıralarda olması çok önemli.

‘AR-GE, SIFIRDAN İCAT DEMEK DEĞİL’

  • Neden artmıyor, firmaların neden buna fazla ilgisi yok?

Birincisi bazı firmalar, “Devlet para vermez, verse de bize vermez” düşüncesinde. Önyargısı olanlar var. İkincisi; bazı firmalar “Vergim borcum var, SGK borcum var. Hiç bulaşmayayım, hiç Ar-Ge merkezi tasarım merkezi işine girmeyeyim” diyor. Üçüncüsü Ar-Ge’yi sadece sıfırdan bir şey icat etmek olarak gören çok sayıda firma var. Hâlbuki herhangi bir sıradan marka cep telefonunda ortalama bin adet patent var. Öyleyse biz bunları bir önceki modele göre 10 tane fark bile sayamayız. Demek ki küçük küçük iyileştirmelerle de Ar-Ge yapılabiliyor ve o çalışmalara patent alınabiliyor.  Firmalara bunu anlatmaya çalışıyoruz. Yani firma, her gün aynı işi yaptığı için işletme körlüğü sebebiyle yaptığı işteki Ar-Geyi göremiyor. İzah edersek ikna edebiliyoruz. Bundan dolayı Bursa’da daha çok sayıda Ar-Ge merkezi kurulacağına inanıyorum. Bu açıdan ümitliyim. Ama bunun anlatılması lazım. Ar-Ge, esasında bazen bir iyileştirme yapmaktır. Telefonu üretmişsindir ama kılıfı, Ar-Ge neticesinde ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla bazen adaptasyon da bir Ar-Ge merkezi sayılır. Küçük iyileştirmeler de hayatı kolaylaştırır. Biraz basit düşünmek gerekiyor. Firmalarımız hep kompleks düşünerek bir şeyi sıfırdan icat etmek gerektiğini düşünüyor. Bu bakış açılarını biraz değiştirdiğinizde “Tamam o zaman Ar-Ge yapıyoruz” diyorlar.

  • Ar-Ge ile inovasyon çok sık birlikte kullanılıyor. Bu doğru mu?

Ar-Ge ve inovasyon kelimeleri çok beraber kullanılıyor ama aslında yanlış. Ar-Ge, bir anlamda acı çekmektir. Yani başınıza bir şey gelmeden, bir musibet gelmeden Ar-Ge yapmazsınız. Örneğin Covid-19 aşısı üzerine yüzlerce grup çalışıyor dünya üzerinde. Türkiye’de de 13-14 grup çalışıyor. Neden çalışıyorlar? Bu beladan kurtulmak ve elbette neticesinde para da kazanmak için. Bunu yapanların çoğu, ticari işletme. Ar-Ge, başımıza bir bela geldiğinde kurtulmak için yaptığımız bir şeydir. Fakat inovasyon, öyle değil. İnovasyon, fantezi olsun diye de yapılabilir. Yani daha evvelden teknolojinin ve sürecin evrileceği yönü keşfederek hatta o yöne evrilmesini sağlamak üzere yapılır. Mesela inovasyon şudur: Covid’den gidersek… Çin’de pandemiye sebebiyet verebilecek uzmanların söylediğine göre 70’ten fazla virüs var. Başka pandemilere de sebebiyet verebilecek durumda oldukları iddia ediliyor. Bu, bilinen bir şey. Bunu öngörerek Covid çıkmadan evvel bir ilaç yapılırsa buna biz inovasyon diyoruz. İnovasyon, yönü önceden tayin etmektir. Mesela dokunmatik ekranı, tuş takımı varken çıkarmaktır. Müşteriye “Artık bunu kullan. Bu, senin için daha konforlu” diyorsun. Önce ihtiyacı oluşturuyorsun, daha sonra ihtiyacı olduğunu hissettirerek müşteriyi oraya yönlendiriyorsun. Bence inovasyon, acıyı engellemektir. Ar-Ge de acı çekmektir. Dolayısıyla aralarında böyle bir fark var. Bence Ar-Ge, inovasyonun bir dalıdır. İnovasyon bir ağaçsa Ar-Ge, Ur-Ge, kalite iyileştirme ve patent birer dalıdır. Ar-Ge inovasyon diye bir kavram bence yok; inovasyon diye bir çatı kavram var, altında da alt başlıklar var. Bu başlıklardan biri de Ar-Ge’dir.

TÜRKİYE’DE PATENT BAŞVURUSU 600 KAT ARTTI!

  • Peki, patent konusunda ‘Taşlar yerine oturdu’ diyebilir miyiz?

Türkiye, 1995 yılında yılda 200 adet başvuru yapıyordu, toplam patent ve faydalı model konusunda. Milattan önceden bahsetmiyorum, 1995’ten bahsediyorum. Çok yakın bir zaman ve yılda 200 adet… Şaka gibi! Oysaki 2020 sonu itibarıyla pandemiye rağmen Türkiye, patentler ve faydalı modeller dâhil ortalama 10 bin küsur başvuru oranıyla 11 bin 12 bin bandındaki başvuruyla dünya 10’uncusu oldu. İki kat, üç kat artarsa buna insanlar tesadüf diyebilir. Doğru iklim oluşmuş değildi fakat 600 kat arttı Türkiye’deki patent başvuruları. Demek ki sistematik bir politika var. Bu politikayı çok doğru buluyorum. Ar-Ge tasarım merkezleri var Türkiye’de 2008’den beri. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ar-Ge’nin çıktısının patent olduğunu bildiği için firmalara baskı yapıyor “Patent alacaksın” diyerek. “Madem Ar-Ge yapıyorsun, o zaman patent alacaksın” diyor. Türkiye’de TÜBİTAK projeleri var. TÜBİTAK projelerinde yenilik şartı var. “Yeniliği patentle ispat edeceksin” diyor. KOSGEB Ar-Ge projeleri var. Yenilik şartı var. “Yeniliği patentle ispat edeceksin” diyor. 2015’ten beri Türkiye’de patentli ürünlerin satışından elde edilen kurumlar vergisinin yarısını ödememe şartı var. Yarısını ödemiyorsun, muafsın patentin var diye. Tüm bunlar, tüm bu teşvikler bizim patent sayılarımızı ve kültürümüzü artırdı. İnanın artık Türkiye’de patent konuşuluyor. Ben tüm yoğunluğa rağmen haftada 4 veya 5 önemli şirkete patent eğitimi veriyorum. Demek ki artık Türkiye’de insanlar patenti biliyor. Ar-Ge patent entegrasyonunu öğrendiler. Bunun da Ar-Ge ekosistemine büyük katkısı oldu ve Türkiye artık dünya patent ligine girdi. Dünya 10’uncusu olduk zaten. Yeterli mi? Asla değil. Çünkü Samsung ve Apple gibi dev firmalar neredeyse Türkiye’ye yakın sayıda patent alıyor. Tek bir firma. Bundan dolayı önemli bir yere geldik, ivmelendik. İyi gidiyoruz ama bunu asla yeterli görmeyerek özellikle Bursa gibi şehirlerin daha da artırılması gerekiyor. Dünyada markalaşma hızı, ihracat yapabilme hızı ve patent alma hızı arasında müthiş korelasyon var. Bu korelasyon hiç bozulmuyor. Ne kadar çok patent alırsak, o kadar marka değerimiz artıyor.

  • Bursa, patent konusunda iyi bir yerde mi?

İstanbul, Ankara ve İzmit’in ardından Bursa 4’üncü sırada. Ortalama 700 adet yeni patent alınıyor. Dördüncü olma sebebimiz, biraz fasoncu bir şehir olmamızdır. Ana sanayide ürün üreten otomotiv yan sanayileri var. Ana tekstil markaları için ürün üreten tekstil yan sanayileri var. Bin-2 bin çalışanın bulunduğu devasa tekstil fabrikalarımız var. Ama kendi markalarını üretmediklerinden dolayı, fasoncu oldukları için patent alamıyorlar. Aslında Bursa’nın patent alma potansiyeli benim tahminlerime göre mevcudun 4 katı. Yani Bursa, çok rahatlıkla savunma sanayii ve ilaç sanayii ile öne çıkmış olan Ankara’yı da geçebilir. Ama bu fason mantığı biraz da olsa bizi geriye itiyor. 

‘PANDEMİ, PATENTE İLGİYİ PATLATTI’

  • Pandemi, panten başvuruları sürecini nasıl etkiledi?

Çok enteresan bir şekilde pandemi başvuruları olumlu etkiledi. Türkiye’nin birçok yerinde müşterilerimiz var, yurtdışında da var. 4 binden fazla firmaya hizmet veriyoruz. Bir market de bizden marka tescili yapabiliyor, çok büyük bir üretim tesisi de bizden patent alabiliyor. Gördük ki genel kanaat şu: “Pandemiye rağmen işlerimiz çok iyi. Pandemiye rağmen hafta sonu da çalışıyoruz.” Bunu diyen de sanayici. Evet, pandemi tüm dünyada olduğu gibi esnafımızı vurdu çünkü ikili ilişkiyi engelleyen bir hastalık. İkili ilişki de esnafın işidir, bu kesinlikle yadsınamaz bir gerçek. Ancak sanayi tarafı böyle olmadı. Tam tersine belki Çin gibi, belki Avrupa’daki pazarlar gibi sanayinin belli bir kısmı Türkiye’ye kaydı. Bizim gözlemlerimiz bu şekilde ve firmalar daha fazla pastadan pay almaya başladı. Belki dünyadaki total üretim düştü ama üretim pastalarının dilim bölgeleri kaydığı için Türkiye’ye daha büyük ilim düşmeye başladı. Bu da enteresan bir şekilde firmaların Ar-Ge’ye daha çok kaymalarını sağladı. Çünkü böyle dönemlerde daha çok Ar-Ge yaparsınız. Daha çok patent almaları sağlandı. Çin ile beraber G-20 ülkeleri arasında büyüyen tek ülke Türkiye 2020’de. Bu büyüme, patente de yansıdı. Türkiye’nin patent sayılarında gözle görülür şekilde ortalama minimum yüzde 10 olacak şekilde artış oldu ve 2021’de de artarak devam ediyor.

  • Önümüzdeki dönemde patent ve inovasyonda riskleri nasıl görüyorsunuz?

Pandemide kartlar yeniden karılıyor. Dünyadaki ‘çip krizi’ bile bunun bir göstergesi. Belki de gerçekten çip krizi var, belki de çip krizi olduğundan fazla büyütülüyor bunu bilemeyiz. Bir şeylerin yeniden dizayn edilmeye çalışıldığı ortada. Demek ki pandemi, pandemi gibi şeyler veya pandemi sonrasındaki süreçler, ekonominin önemli yapıtaşlarını yerinden oynatacak. En basitinden mevcut otomotivden gidelim… Bursa, bir otomotiv şehri. Otonom sürüm sistemleri yaygınlaşmaya başladı. Konvensiyonel araç sistemlerinden elektrikli araçlara dönüş başladı. Başta Almanya olmak üzere otomotiv devlerinin 10 milyarlarca dolar elektrikli otomotiv yatırımı yaptığını görüyoruz. Türkiye de kendi yerli otomotiv üretiminde çok hızlı davrandı. Elektrikli pazarına giriş yapılacak. Yani şu anda konvensiyonel otomotiv sanayi yatırımı varken belki çip üretenler çıkacak. Yepyeni bir otomotiv yan sanayi oluşacak. Yepyeni alan demek yepyeni Ar-Ge demek. Yepyeni Ar-Ge demek, Ar-Ge’de çıktısı olan patent demek. Ar-Ge ve patent açısından çok ümitliyim. Fakat firmaların dikkatli olmaları gerekir. Alışık oldukları eski konvensiyonel sistemin devam edeceğini düşünürlerse bir anda dumura uğrama ihtimalleri var. Dolayısıyla piyasayı iyi okuyarak Ar-Ge ve patentte özellikle ibrenin gittiği yönü iyi okuyarak ona göre hareket etmeleri, yatırımlarını ona göre yapmaları gerekir.

BTSO’NUN COĞRAFİ İŞARETLEME HAMLESİ SÜRECEK

  • BTSO bünyesinden yürütülen coğrafi işaretleme çalışmalarında katkılarınız var. Olumlu yansımalar elde edilebildi mi?

BTSO’da benim de içinde bulunduğum bir çalışma grubumuz var. Bu çalışmalarımızla beraber coğrafi işaret tescillemesinde Yönetim Kurulu Başkanımız Sayın İbrahim Burkay’ın talimatları doğrultusunda Bursa’nın özellikle yerel değerlerinin coğrafi işaretle koruma altına alınmasını sağlamaya çalışıyoruz. Coğrafi işaret, patent gibi değil. Mesela telefon kılıfı icat ettiğinizde, patentini aldığınızda bunu kullanmak için size para ödemek zorundayım. Tekel hakkı da almış bulunuyorsunuz. Ama siz Bursa kebabının coğrafi işaretli tescilini aldığınızda ben, sizden izin alarak sizin yaptığınız prosesleri birebir yapmak suretiyle ben de üretebilirim. Yani coğrafi işaret; yöresel ürünü koruyor, tekel hakkı sağlamıyor. Ürünün doğasının korunmasını sağlıyor, yani herkes Bursa kebabı diyemiyor. Biz son dönemde Bursa kebabı gibi, Bursa pideli köftesi gibi, Bursa şırası gibi, kestane şekeri gibi, süt helvası gibi Bursamız ile özdeşleşmiş, son dönemde eksik kalan bu ve benzeri ürünlere başvuru yaptık. Türkiye’de bildiğim kadarıyla çok fazla yok. 200 civarı toplam coğrafi işaret tescilli ürün var: Finike portakalı, Taşköprü sarımsağı gibi. Bursa bu konuda iyi. Gaziantep de biraz hızlandı çünkü çok yöresel ürün var. İzmir’de de boyoz gibi bazı ürünlerin başvurulduğunu biliyoruz. Bursa iyi, daha da başvurulacak ürünler var. Çünkü köyleri ve ilçeleri ile beraber önemli bir yapıda Bursa. 20 civarı başvurusu yapılmış veya yapılması planlanan ürün var.

‘TASARIM GÜNLERİ YAPMAYI PLANLIYORUZ’

  • BTSO Tasarım Konseyi olarak hangi çalışmaları yürütüyorsunuz?

Şu anda Bursa’mızda 24 iş konseyi var. İş konseyleri çok özel bir çalışma. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bünyesinde Bursa, bu konuda bir pilot il aslında. Tabii ki klasik alışılagelmiş meslek komitelerimiz var. Ama meslek komitelerinin ötesinde 24 iş konseyi, özellikle farklı komitelerdeki insanların, akademisyenlerin ve başka alanlardaki kişilerin de bir araya gelmesini sağlıyor. Konseyin böyle bir çalışma prensibi var. Tasarım Konseyi, 2018’den beri gündemde. İbrahim Burkay Başkan’ımızın eskiden beri zaten gündeminde olan bir projeydi. Tasarım Konseyi’miz aslında inovasyonla da özdeşleştirmeye çalıştığımız bir konsey. Son olarak Başkanımızın da bizatihi katıldığı son toplantımızda Bursa’daki tüm tasarım etkinliklerini tek çatı altında BTSO Tasarım Konseyi olarak gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Çünkü Bursa’da iş dünyasının çatı kuruluşu odamız BTSO. Bu çatı altında yapılmasını planlıyoruz. Bizim en büyük projemiz bu. Yani gerekirse bir ‘tasarım baharı’, ‘tasarım günleri’ adı altında belki bir ay süren, belki bir hafta süren BTSO’nun, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin, Bursa Uludağ Üniversitesi’nin ve Bursa Teknik Üniversitesi’nin ve şehrimizin diğer önemli kurum-kuruluşlarının tasarımla alakalı etkinliklerini bir arada toplayabiliriz. Yurtdışından önemli alım heyetleri, alıcılar getirdiğimiz bir çalışma yapılabilir. Türkiye’den önemli insanları tasarım gruplarıyla buluşmalarını sağlayabiliriz. Ama pandemi, bu çalışmamıza da ket vurdu. Aslında bu bizi çok heyecanlandıran, çok önemli ve büyük bir proje. Ancak tabii ki daha ufak, pandemide yapabildiğimiz kadar işlerimizi yapmaya devam ediyoruz, bilinç oluşturmaya çalışıyoruz özellikle firmalar üzerinde. Online toplantılar ve eğitimlerle, Bursa’nın bir tasarım merkezi ve tasarım üssü olmasını sağlamaya çalışıyoruz. Bilgilendirme toplantıları maalesef webinar boyutundan çıkamıyor. Yapabildiğimiz kadar, pandeminin el verdiği kadar firmaları ziyaret ediyoruz. İrili ufaklı projelerimiz devam ediyor. Özellikle meslek liseleri, o çağdaki çocuklarla bir araya gelmek onlarla beraber ortaklaşa işler yapmak gibi projelerimiz var. Hepimiz pandemi şartlarının biraz hafiflemesiyle beraber tasarım ve Bursa algısını yan yana getirecek büyük projeleri yapabilmek istiyoruz. Bir sefer yürüyüş yapıldı Başkanımızın da katılımı önderliğinde çok güzel bir etkinlikti. Onu kurumsallaştırarak sürekli hale getirmeyi hedefliyoruz.