Tekstil sektörünün önde gelen firmalarından olan Bebetto, 5000 metrekare üretim alanı ve 200 çalışanıyla teknolojinin son yeniliklerini kullanarak üretimini sürdürüyor. Bursa Tarihi Çarşı ve Hanlar Bölgesinde 8 yıllık tezgâhtarlık yaptıktan sonra müşterinin karşısına üretici olarak çıkan ve ilk olarak battaniye üretimine başlayan Mesut Okyay, çeyrek asırlık geçmişe sahip Bebetto'nun isim hikayesini, dünya pazarlarındaki ihracat başarısını, firmanın başarı hikayesini ve yurt dışında yaşadığı tecrübeleri BTSO Ekonomi ile paylaştı.

Tecrübelerinizi BTSO Ekonomi ile paylaştığınız ve okuyucularımıza ilham kaynağı olacak hikâyenizi anlattığınız için teşekkür ederiz. Sizi biraz tanıyabilir miyiz?

İsmim Mesut Okyay, 1968 Mustafakemalpaşa doğumluyum. Burada Bursa İmam Hatip Lisesi’ni bitirdim. Ondan sonra iş hayatına başladım. Yaklaşık 7-8 yıllık bir tezgâhtarlık dönemim oldu. Kapalı Çarşı’da havlu ve çeyiz üzerine satış yapıyordum. 1996 yılından itibaren kendi işimizi başlattık. Zaten hep ticaretin içinde büyüdüm. 7-8 yıllık tecrübeden sonra kendi işimi yapmaya karar verdim.

Kendi işinizi yapmaya nasıl karar verdiniz?

Ticaret mi yoksa üretim mi yapabiliriz diye düşünüyordum. Müşterinin karşısına üretici olarak çıkmaya karar verdik. 2-3 ton kumaş alabilecek paramız vardı, tümünü yatırdık. İlk olarak attaniye üretimine başladık. Piyasada olmayan bir model bulduk. Çıtçıtlı tulum haline gelebilir bir battaniyeyi keşfettik, uyarladık. Bunu başka yapan olmadığı ürettiklerimizi kolaylıkla satabildik. Üretim yaparken de kaliteyi nasıl daha iyi yapabiliriz, nasıl daha iyi satış elde edebiliriz diye düşündük. Geçen zaman bizi haklı çıkarttı ve iyi ki kaliteli ürün yapıp, iyi ki biraz pahalısını tercih ederek müşterimize daha iyisini sunmuşuz. Çünkü bu bize marka bilinirliği olarak yıllar sonra geri döndü.

‘ŞANS DİYE BİR ŞEY YOKTUR’

Pandemi süreci çalışmalarını nasıl etkiledi?

Pandemiye kadar kendi elemanlarımızla, kendi organizasyonumuzla geldik. Bebetto olarak direkt ihracatın yaptığımız, kontrollü ticaretimizin olduğu bölgeler 40-50 ülke civarında. Piyasamız ağırlıklı olarak doğu Rusya bölgesi, Türkiye Cumhuriyetleri; Rusya, Kazakistan, Dağıstan, Çeçenistan Federasyonları, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, İran, Kuzey Afrika, Irak aynı zamanda. Buralarda bizim en büyük avantajımız ürünümüzü kendi markamızla ve kendi ismimizle satıyor olmamız. Biz Avrupa'da nasıl bir plan program varsa, Avrupalı nasıl hedef belirliyor ve organizasyonu nasıl yapıyorsa öyle aksiyon almayı düşündük ve öyle de oldu. Son 3-4 sezondur bunu deniyoruz Pandemi bazı planlarımızı geriletti ancak öyle olmasına rağmen durmadık. 2022-2023 kışın lansmanını bu senenin Ekim ayında yapacağız, siparişimizi alacağız, planlanmış organizasyonumuzu yapıp, alacağımız kumaşı, malzemeyi, dikimi 6 ay öncesinden planlayıp sattığımız malı üreteceğiz diye bir hedefimiz vardı. Onun sonuçlarını ve göreceğimiz bir sezon olacak bizim için. Bu sektörde bu şekilde yapılmış bir proje görmedik daha önce. Eğer biz bunu becerebilirsek olacak. Ne yaparsan yap, ne çalışırsan çalış şans diye bir şey yoktur. ‘Sen neye hazırsan o sana gelir’ diye güzel bir söz vardır ben buna katılıyorum.

‘BTSO, SEKTÖRÜMÜZÜN DÜNYAYA AÇILMASINI SAĞLADI’

Bebe çocuk sektörünün gelişimi ülkemizde ne durumda?

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bebe çocuk sektörü hızla gelişmekte, hızla büyütmektedir. Bizim en büyük avantajımız bir bölgede kümelenmiş olmamız. Ama bunun en büyük sebeplerinden birisi de bizim kendi içerimizde dernekleşmiş olmamızdır. Sektörümüzün çok güzel bir merkezden organize ediliyor olmasıdır. Bunu göz ardı etmemek lazım. Yaklaşık 3 dönemdir BTSO’dayız. Ticaret ve Sanayi Odamızın bizim sektörümüze vermiş olduğu çok büyük destekler var. İlk UR-GE grubunu kuran sektör de bizdik ve bunun başkanlığını yapmak bizlere nasip oldu. Daha iyi noktalara getirebilmek için koşturuyoruz. Bu anlamda öncelikle BTSO Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay’a ortaya böyle bir vizyon koyduğu ve sektörümüzü dünyaya açtığı için çok teşekkür ediyorum. Bizlere dünyayı gezdirdiler, UR-GE’ler vesilesiyle fuarlara gittik, müşteriler getirdik, eğitimler aldık, kendimizi geliştirdik. Bunların çok büyük bir faydasını gördük. Buna destek olan herkese de çok teşekkür ediyorum. Bu fuarların düzenlenmesi bizim sektörümüze çok büyük faydaları oldu. Normalde bu fuar daha önce yapıldı burada fakat bölünmüştü. İstanbul daha önde olduğu için, gidiş gelişler İstanbul'a daha rahat olduğu için İstanbul bu anlamda bizden bir adım öndeydi. Fakat biz; verilen destekler neticesinde burada bir gayret gösterip sağlam durursak, İstanbul'a gelen müşteriyi buraya da getirmek için çabalarsak başarılı oluruz diye düşündük. Şu an müşteri nasıl Laleli’ye dünyanın her yerinden insan gidip geliyorsa aynı şekilde bölgemize de giden gelen insan var.

Bebetto’nun ismi nasıl belirlendi?

Bebetto merkezde işe başladığımız zaman soy ismimiz Okyay olduğu için Okyay Bebe olarak başlattık fakat ticaretimizi ilerlettikçe artık marka oluşturacaksak soy ismimiz olmayabilir, kulaklara hoş gelecek bir marka bulmamız gerekiyor dedik. Orada bizim mali müşavirimizle sohbet ederken Brezilyalı futbolcu Bebeto’dan konu açıldı. Bu isim ne kadar uygun derken bir t daha koyalım Bebetto olsun diye düşündük ve onu almaya karar verdik. İlk önce de marka olarak değil de bir isim olarak aldık. Bebetto Tekstil Ticaret Limited şirket olarak kurduk ve sonra marka olgusunu yavaş yavaş anlamaya başladıkça bütün haklarını ve patentlerini hem bölgemizde hem dünyada aldık ve altyapısını oluşturduk. Gerçekten isabetli bir karar vermişiz o zaman. Kulağa ve göze hoş gelen bir renk ve isimle başlamak firmamıza yakıştığını düşünüyorum.

‘SERÜVEN, 100 METREKAREDE BAŞLADI’

Girişimci olmak, ticaret yapmak isteyenlere ne tavsiye edersiniz?

Benim babam Köy Hizmetleri’nden emekli bir insandı. Bize bu desteği vermeseydi, yol göstermeseydi bu işe giremeyebilirdik. Bizim de çocuklarımız artık büyüdü. Onlarla yavaş yavaş iş güç konuşmaya başladık. Burada çalışacak kişi, oğlum da olsa sadece benim oğlum olduğu için buraya oturtulmayacak. O maaşın, o koltuğun bir hakkı varsa, benim oğlum da onun hakkını verebilecekse şirketin ortak kararıyla burada olabilir ama asla ortak olarak gelip o masayı sandalyeyi zapt edemez. Ben işimi çok seviyorum. Ticaret yapıyoruz, bütün dünyaya mal satıyoruz, her türlü kültürden insanla tanışıyoruz bu mükemmel bir şey. Burayı kurarken 25 yıllık bir tecrübeyle kurduk inşa ettik. Biz bu serüvene 100 metrekare üzerinde iki birader başladık. 200 metre, 500 metre, 1500 metre, 2500, 4000 derken burası geldiğimiz 7.yer. Burayı da geçmişteki tecrübelerimizden ders alarak hazırladık. Ne kadar iyi kurarsak o kadar iyi neticeler alacağımızı düşünüyorum. Girişimci kardeşlerimize muhakkak tavsiyelerimiz vardır. Hayatta yapacakları bir işi muhakkak kendileri çok iyi biliyor olmaları lazım. İşe başladıktan sonra sabır ve sebat gerekiyor. Rüzgâr ne taraftan eserse o tarafa döndüğünüz zaman netice bulamazsın.

Bu süreçte yaşadığınız garip bir olay oldu mu? Bizimle paylaşır mısınız?

Enteresan bir seyahatim oldu. 2003 yılında tanıştığımız Kongo’lu bir müşterim vardı, Bayan Matata. Onunla çalışmaya başladığımızda Kongo nerede bilmiyoruz. Malı gönderiyoruz 2 ayda zor gidiyor. Müşterimiz bizi Kongo’ya davet etti ve biz de programı yaptık. Arkadaşlara organize edelim, uçak biletlerini alalım gidelim diye düşündük çünkü arkadaşlar Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne vize olmadığını söylediler. Araştırdık, biletler alındı program yapıldı, karşı tarafla görüşüldü. Çantamı hazırladım İstanbul’a gittim havalimanında vizeniz yok gidemezsiniz dediler. Ne yapacağız o zaman diye düşünürken tekrar girdim sıraya, şansımı zorladım. Yine olmuyor dediklerinde bir şekilde gitmem gerektiğini söyledim. O zaman sizi Kenya’ya gönderelim girişte 50 dolar öderseniz vizenizi alırsınız dediler.  En kötü ihtimal merak ettiğim bir ülke olan Kenya’yı görürüm 3-4 gün gezer dönerim diye düşündüm. Ama bir şekilde de Kongo’ya geçmek de kafamda var. Bir arkadaşımızın tanıdığı vardı orada tam uçağa binerken durumu anlattım, sabah 7:30’da beni karşıladı orada. 2 gün orada kalıp, fotoğraf çektirdik tekrar vize işlemleri yaptırdık derken 2-3 günün ardından Kongo’ya geçtik. Orada da 3-4 günlük misafirliğimiz oldu ardından dönüp geldik. Tabi bu esnada sağ olsun müşterimiz Büyükelçimizden randevu almış, bizi onunla tanıştırıp, görüştürmek için. Büyükelçimizi ziyarete gittik. Büyükelçimiz nasıl geldiğimizi sordu çünkü “Buraya 1 yılda gelen Türklerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Geldiklerinde bize muhakkak haber verirler biz de onları havaalanından karşılarız çünkü burada canını kurtarsa parasını kurtaramaz. Burası 10 dolar için insan hayatına kıyılan bir ülke” dedi. Tabi biz bunları bilmiyoruz. Bir şekilde gittik değişik bir deneyim olmuş oldu.