Küresel iklim değişikliğiyle mücadele, enerji dönüşümü ve doğal kaynakların korunması, otomotiv sektöründe sürdürülebilirliğin yalnızca çevresel değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal bir zorunluluk olduğunu göstermektedir. Otomobil üreticileri, üretim süreçlerinden son kullanıcıya kadar genişleyen sürdürülebilirlik stratejileri ile dönüşüm geçirmektedir. Ancak bu dönüşümün etkili ve kalıcı olabilmesi, sürdürülebilirlik raporlarının içeriği, şeffaflığı ve doğrulama mekanizmalarının etkinliği ile doğrudan ilişkilidir.

Küresel sera gazı envanterine göre karayolu taşımacılığı nihai enerji tüketiminin yaklaşık %25’ini ve doğrudan CO₂ emisyonlarının %17’sini oluşturmaktadır. Sektör, AB Yeşil Mutabakatı, ABD REPower ve Çin-2060 net-sıfır çerçeveleri doğrultusunda karbon-nötr üretim taahhütleri altındadır. AB, 2030’a kadar sera gazı emisyonlarını 1990 seviyelerine göre en az %55 azaltmayı hedefliyor; bu dönüşüm yerel otomotiv sektöründe sıfır karbon üretimine doğru gitmektedir. ABD ve Çin de 2050’ye kadar karbon nötr otomobil üretimine odaklanıyor; otomobil üreticileri, “bilime dayalı hedef”ler oluşturmak için SBTi gibi inisiyatiflere bağlı araştırmalar yapmaktadır. AB Parlamento kararı (Mayıs 2025) ile 2025–2027 arasında CO₂ hedeflerinin yumuşatılması otomotiv üreticilerinin ağır cezalarla karşılaşma korkusunu ortadan kaldırmış gibi görünüyor.

Bu bağlamda otomotiv üreticilerinin sürdürülebilirlik raporları, dönüşümün izlenmesi ve karşılaştırılabilirliği açısından kritik rol oynamaktadır.

Karbon Emisyonlarının Azaltılması

Sektörde Scope 1 ve Scope 2 sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik önlemler yaygınlaşmaktadır. Örneğin, BMW ve Volkswagen gibi şirketler, yenilenebilir enerji kaynaklarının üretim süreçlerine entegrasyonuna öncelik vermektedir. Buna karşın, Scope 3 emisyonlarının (tedarik zinciri, lojistik vb.) raporlanmasında sınırlı bir şeffaflık söz konusudur.

BMW Group 2024 raporunda, 2019’a göre Scope 1-2 emisyonlarında %22 azalma bildirilmiştir; Toyota Kuzey Amerika ise aynı dönemde %14’lük düşüş yakalamıştır. Buna karşın, her iki üreticinin Scope 3 (tedarik zinciri, kullanım ömrü) emisyonları raporlama kapsamının %40’ını geçmemektedir. Bu durum, ürün yaşam döngüsü emisyonlarının bütüncül yönetimini zorlaştırmaktadır.

Elektrikli ve Alternatif Yakıtlı Araçlar

Elektrikli araç (EV) yatırımları, sektörün en belirgin dönüşüm alanlarından biridir. BMW, Volvo ve Toyota gibi üreticiler, önümüzdeki 10 yıl içinde tamamen elektrikli modeller sunma hedefi koymuştur. Ayrıca hidrojen yakıt hücreli sistemler üzerine Ar-Ge çalışmaları sürmektedir.

Döngüsel Ekonomi ve Malzeme Yönetimi

Geri dönüştürülmüş ve biyolojik olarak parçalanabilir malzemelerin araç üretiminde kullanımı giderek artmaktadır. Ancak araç geri dönüşüm oranlarının çoğu ülkede %75’in altında kalması, bu alanda geliştirme ihtiyacını ortaya koymaktadır. EU End-of-Life Vehicle (ELV) istatistikleri ortalama %85 yeniden kullanım/geri dönüşüm eşiğinin hâlâ bazı üye devletlerce yakalanamadığını göstermektedir. Oeko-Institut (2025) raporu, geri dönüştürülmüş çelik oranının %17’den %40’a çıkarılmasıyla yıllık 30 MtCO₂ eşdeğeri tasarruf potansiyeli olduğunu hesaplamaktadır. Ancak OEM raporlarında parça-bazlı geri kazanım veya batarya geri dönüşüm verileri çoğunlukla beyan edilmemektedir.

Yeşil Fabrikalar ve Üretim Optimizasyonu

Enerji verimliliği, su yönetimi ve atık azaltımı konularında yeşil fabrika örnekleri (BMW Leipzig, JLR Halewood) dikkat çekmektedir. Türkiye’de de Organize Sanayi Bölgeleri özelinde benzer projeler artmaktadır.

Şeffaflık ve Yeşil Yıkama Riski

Sürdürülebilirlik raporlarının bir kısmı, somut veriden çok pazarlama diliyle hazırlanmakta, bu da greenwashing (yeşil aklama) riskini artırmaktadır. Polestar gibi markaların karbon pasaportu uygulamaları olumlu örnek oluştursa da sektörde yaygın değildir.

Biyoçeşitlilik ve Su Kullanımı

Çoğu sürdürülebilirlik raporu, biyoçeşitlilik üzerindeki etkiler ve su tüketimi konusunda detay sunmamaktadır. Ekosistem hizmetlerine yönelik somut değerlendirmeler raporlarda genellikle ihmal edilmektedir.

Dijital Güvenlik ve Veri Koruma

Elektrikli ve otonom araçlara geçişle birlikte artan veri güvenliği ve siber risk konularının, sürdürülebilirlik raporlarında yeterince yer almadığı tespit edilmiştir. UNR 155 ve ISO 27001 gibi standartlara uyuma dair bilgiler çoğu zaman eksiktir.

Otomotiv sektörü, doğrudan emisyon azaltımında ilerleme kaydetmiş olsa da kapsamlı sürdürülebilirlik dönüşümünü tamamlamaktan uzaktır. Özellikle Scope 3 emisyonları, tedarik zinciri insan hakları uygulamaları, döngüsel ekonomi performansı ve siber güvenlik alanlarında ciddi veri boşlukları söz konusudur. Bu boşlukların giderilmesi, sektörde karşılaştırılabilirlik ve paydaş güvenini artıracak; net-sıfır hedefine ulaşmayı hızlandıracaktır.