Trump yönetimiyle başlayan ve yeniden gündeme gelen tarife savaşları Bursa gibi ihracatçı şehirleri nasıl etkiler?
Bu konuyu sadece gümrük tarifesi artışı olarak görmek oldukça sığ bir yaklaşım olur. Bugün, ticaretin doğasının değiştiği bir dönemi yaşıyoruz. Trump’ın özellikle Çin menşeli ürünler için kaldırmayı planladığı “de minimis” muafiyeti, yani ABD’ye 800 dolar altı gümrüksüz satış avantajı, bugüne kadar Çinli markaların dünyayı domine etmesini sağladı. Ancak bu sistem artık kapanıyor. Bu yalnızca Çin’i değil, bu pazara yeni girmeye çalışan Bursa gibi şehirleri de doğrudan etkileyecek.
Bursa’nın e-ihracat potansiyeli yüksek, ancak henüz bu oyunun kurallarına göre oynamıyoruz. Firmalarımız bu avantajı tam anlamıyla kullanamadan sistem değişiyor. Yeni düzende, her küçük paket için detaylı gümrük beyanı, menşe bilgisi ve broker üzerinden geçiş zorunlu hale geliyor.
Bu ne anlama geliyor?
Artık hızlı satış değil, düzenli ve dijital uyumlu satış modeli kazanacak. Ben buna “globalde yerelleşme” diyorum. Yani global pazarda kalıcı olmak istiyorsak yalnızca ürün değil; veriyi, gümrüğü, teslimatı ve müşteri deneyimini de yerelleştirmek zorundayız. Amerika'da satış yapmak istiyorsak, Amerika'nın içinden satıyor gibi davranmalıyız. Fulfillment depolar, lokal veri entegrasyonları ve gümrük uyumu artık e-ihracatın olmazsa olmazları. Sonuç olarak biz bu süreci bir risk değil, yön değişikliği sinyali olarak görüyoruz. Bu süreçte odaklanmamız gereken noktalar:
- ABD’de fulfillment depo kurulumu
- Gümrük sistemlerine teknik entegrasyon
- Alternatif pazarlar için stratejik planlama
BTSO 70. Komitesi olarak hazırlığını yaptığımız “ABD Pazarına Uyum ve De Minimis Geçiş Programı”, bu süreçte üyelerimize yol gösterecek. Çünkü bu sistemin dışında kalırsak değil, içine erken girersek fark yaratacağız. Burada mesele büyük tonajlarla değil, yüksek adetli, hızlı dönen mikro satışlarla ABD pazarına girmek. BTSO üyeleri olarak klasik fuar ve konteyner ihracatından bağımsız, ürün odaklı, marka temelli ve direkt tüketiciye ulaşan bir stratejiyi konuşmak zorundayız. Kısacası tarife savaşları bizi e-ihracatla sistemi aşmaya zorluyor. Bu da Bursa için bir fırsattır.
Çin’in ABD yerine AB gibi pazarlara daha fazla yönelme olasılığı Bursa’nın ihracatına nasıl yansır?
ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşı artık bir gümrük vergisi tartışması değil, küresel tedarik zincirlerini yeniden şekillendiren bir paradigma kaymasıdır. Her iki taraf da muafiyetlerle denge arasa da sonuç ortada: Ticaret yavaşladı, ekonomi yavaşladı. ABD resesyon eşiğinde, Çin’in üretimi daralıyor.
Peki Çin ne yapıyor? Yönünü Avrupa’ya çeviriyor. Son dönemde AB ile diyalog süreçlerini hızlandırdı. Elektrikli araçlardan yatırımlara kadar kapsamlı bir iş birliği zemini arıyor. Yani tablo net: ABD ile köprüler sallanırken, Çin AB'ye yeni bir rota çiziyor.
Bu durum Bursa’yı nasıl etkiler?
Birincisi, Avrupa bizim yalnızca ihracat yaptığımız değil, aynı zamanda entegre olduğumuz bir pazardır. Otomotivden tekstile kadar Bursa, Avrupa'nın tedarik zincirinde yer alıyor. Ancak bu pozisyonu sürdürmek artık yeterli değil. Çünkü Çin yalnızca ürün getirmiyor; pozisyon kapmaya geliyor. Fiyat avantajı mı? Evet. Ama bizim cevabımız çok daha güçlü:
- Zamanında teslimat
- Avrupa normlarına tam uygunluk
- Yeşil Mutabakat uyumu
- Dijital ticarette şeffaflık ve güven
Bugün Çin Avrupa’ya ürün satar. Biz Avrupa için ürün üretiriz. Avrupalı artık "al-sat" değil, "birlikte geliştir" anlayışıyla hareket ediyor. Bursa bu vizyona uygun altyapıya, disiplinli sanayi kültürüne ve e-ticaret potansiyeline sahiptir. Hatta daha ileri gidiyorum:
Çin Avrupa’ya gelmek istiyorsa, ilk durağı Bursa olmalı. Çinli markaları Bursa’ya davet edelim. “Gelin Avrupa’ya birlikte üretelim. Bursa’da yatırım yapın.” diyelim. Bursa’nın güçlü üretim altyapısı ve lojistik avantajı ile Çin’in dijital agresifliği birleşirse, biz yeni bir sanayi dönüşümü başlatırız; onlar da Avrupa’ya risksiz bir geçiş kapısı kazanır. Diğer yandan, burada da “globalde yerelleşme” kavramını tekrar devreye sokuyorum. Çin Avrupa’da ucuzlukla rekabet ediyor. Biz ise yerelleşmiş deneyimle, yani Avrupa’nın diline, beklentisine ve hızına uyum göstererek öne çıkmalıyız. Bu uyumun yolu da:
- Avrupa pazaryerlerinde çok dilli mağaza yönetimi
- Avrupa’da yerleşik fulfillment hizmetleri
- CE belgeli, sürdürülebilir ve izlenebilir üretim yapısı
Küresel ticarette korumacılık duvarları yükselirken, BTSO’nun üyeleri için geliştirdiği pazar çeşitliliği ve katma değerli ihracat projelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugün dünya ekonomisinde herkes içe kapanma eğiliminde. Korumacılık artık sadece gümrük vergileriyle sınırlı değil; veri güvenliğinden karbon ayak izine kadar pek çok unsur ticari engel haline gelmiş durumda. Bu ortamda ihracat yapabilmek için artık tek bir pazara ya da ürüne güvenmek mümkün değil. BTSO olarak Başkanımızın ortaya koyduğu vizyon ve yapılan çalışmalar sayesinde bu değişimi erken fark ettik. UR-GE projeleriyle sadece yeni pazarlara açılmıyor, aynı zamanda firmalarımızın zihniyetini de dönüştürüyoruz.Artık mesele sadece “ihracat yapmak” değil, “katma değerli ihracat yapabilecek kapasiteye sahip olmak.” Özellikle e-ihracat ve dijitalleşme odaklı projeler, Bursa’nın küresel rekabet gücünü artırmakta ve uluslararası pazarlarda daha etkin olmasını sağlamaktadır. Bu çabaların devamı, Bursa'nın ihracat performansını sürdürülebilir kılacaktır. Bu kapsamda önceliklerimiz:
- Tek pazara bağımlı kalmamak
- Aynı ürünle her pazara gitmemek
- Al-sat’tan çıkıp geliştirme odaklı ihracata geçmek
- Fiziksel pazarlamayı dijital vitrinle desteklemek
- Hedef pazarda yerelleşme fırsatını değerlendirmek
Özellikle e-ihracat, yeni pazarları test etmek açısından kilit noktadadır.Ben dijitalleşmeyi sadece bir web sitesi kurmak değil, iş yapış şeklini kökten değiştirmek olarak görüyorum.
Yani e-ticaret altyapısı, lojistik çözüm ortaklığı, içerik üretimi, çoklu kanal yönetimi gibi süreçleri uçtan uca kurgulamak gerekiyor. Ve en önemlisi: Pazarlama artık satış değil, strateji meselesidir. Bu nedenle pazar çeşitliliği projelerini; yeni nesil danışmanlık, veri bazlı yönlendirme ve dijital altyapıyla desteklemeliyiz.
Bursa’nın artık kendi içindeki bilgiyi dışarıya taşımaya değil, dünyayı içeriye çekmeye ihtiyacı var. Bizim vizyonumuz: “İhracatçı yetiştirmek” değil, “küresel oyuncu firmalar yaratmak” olmalı. BTSO, bu dönüşüm için gerekli zemini, yönü ve araçları üyelerine sağlamaktadır.