Gâh çıkarım gök yüzüne, seyreylerim âlemi… Nesimi böyle diyor ve devam ediyor; “Gâh inerim yer yüzüne yâr severim kime ne?” Gökyüzüne çıkmak… İnsanoğlunun en kadim rüyası… Kanatlı uygarlık; kuşlar, bunu başaranlardır. Ancak insan daima kuşlara özenmiş, onlar gibi gökyüzüne uzanmak istemiş…

Nitekim kuşları taklit etmek yerine onlardan aldığımız ilhamla uçağı keşfettik. Uçurma ile protopini, balon ile öncülerini, kanat takıp denemelerini ve nihayetinde; Wright Kardeşler sayesinde uçağı…

Devrin bilim akademisi başkanı ve ikinci sanayi devrimi sayılan buhar makinesinin mucidi James Watt; Wright Kardeşler’in projesi önüne geldiğinde şöyle demişti; “insan yapımı havadan ağır hiçbir şey, uçamaz, uçmayacaktır.” Ancak bu büyük bilim insanı; fena halde yanıldı. Salgın şartlarını hariç tutarsak her an, havada 12 bin ila 22 bin arası uçak var.

Sadece uçak mı? Yine insan yapımı ve havadan ağır binlerce uydu, uzayda dünyayı daha yaşanılabilir kılıyor, yenidünyalar arıyor, gezegenleri ve galaksileri inceliyor… Kafasını yukarıya kaldırmaya görsün; artık yeni ufuk, uzay hatta uzay ötesidir ve geleceğin uygarlık arayışı, gökyüzünde şekillenecektir

Peki,  bundan bize ne? Uzay; yeni zenginlik alanı ise orada olmak şarttır. Bunun da yolu bilimden geçer ve uzayı birilerinin kendine dert edinmesi gerekir. Eğer bu yeni uygarlığın kurucularından olmaz isen kapısında bekletileni olur, uzay uygarlığının taşrasına düşersin

Kafamı ozonosferden yeryüzüne, Türkiye haritasına indiriyorum; gördüğüm şudur ki çok azımız, uzaya kafayı takmış… Gerisi? Kısır gündem içinde dünün sorunlarını bugünün kaygılarıyla tartışıyor, ülke zamanını harcıyoruz. Oysa bize düşen; bilgi üretmek, uzayı merak kapsamına almak, oraya varmaktır…

Tespit şudur; uydu gündemi farklı, uyduruk gündem farklı… Fert başına düşen milli gelirin, fert başına bilgi üretimiyle doğrudan ve pozitif ilişkisi var. Bunun anlamı, ileri teknolojiyi kullanmak kadar onu üretmek, yarının sektörlerine odaklanmak, yalnızca fertleri değil, ulusları da zengin ediyor.

Bugün yörüngede 4 uydumuz var. Eğer uyduruk gündemlerden kafamızı kaldırıp semaya bakabilsek, yenileri de sıraya girer. Amaç; “uydu filosu” oluşturmak ise kendi uydusunu üretebilen ilk 10 ülke arasında yer alabileceğiz.

Uzay, geleceğin sektörlerini barındırıyor. Roket, işin sadece bir cephesi… Bugün itibarıyla uyduyu üretiyoruz ve kilosu 100 bin $’lık ihraç ürünü olabiliyor. Ancak bunlar yetmez… Fransız Guyanası’ndan veya Kazakistan Baykonur’dan kargoladığımız uyduları, yörüngeye çıkaracak teknolojileri de var etmemiz gerekiyor.

Uzay ve havacılık sektörünün giriş koridoru, otomotivden geçer ve kendimize has teknolojilerin kuluçkası yerli marka oto ile belirginleşecektir. Bursa’nın kent olarak uzay ve havacılığa getirdiği yaklaşımı hatırlıyorum. BTSO Başkanı İbrahim Burkay; “ilk gökmen bu kentten çıkacak” derken, uydu yapabilmek kadar onu uzaya taşıyacak roketi de üretebilme hayalinden söz ediyordu.

Yerli marka oto üretimine ancak gelebilmişken Türk Roketi fazla hayalperestlik değil mi? Evet, doğru… Ancak bir yerden başlamak gerekmez mi? Misal o roket rampasına yerli marka oto ile varmadıkça yörüngeye kargo taşımak hayal olur.

Söz uydudan açılmışken; Dünya yörüngesinde, hangi ülkenin kaç uydusu olduğuna bakalım; ABD; 576, Çin; 181, Rusya; 140, Japonya; 55, İngiltere; 39, Hindistan; 31, Kanada; 27, Almanya; 23 ve Türkiye; 4.
Uydu üretmek yetmez onu yörüngeye taşımak gerekiyor. Neden mi? Yarının ekonomisi uzayda şekilleniyor ve derin uzay madenciliği şirket sayısı 4’e çıktı bile. Senin uydunu elin adamı uzaya ne kadar taşır ki
Tam da bu noktada kafama kazıdığım şudur; bunu biz yapmaz isek bizim yerimize başkaları yapmayacaktır. Başımız ambargolarla derde girince, savunma sanayiini kurduk, geliştirdik, dünyanın SİHA kural koyucusu haline geldik.

Yarın başımız uzayda derde girecek. Zira yeni zenginlik alanı burası ise bizim uydumuzu uzaya kim taşıyacak? Elin insanına, “al şu uyduyu yörüngeye taşı” diyemezsin. Çünkü yeni rekabet alanı uzay ise bunu senin için yapmayacaktır.

O halde? Yapılacak şudur; zaten kent vizyonu ile başlanmış olan Bursa Uzay ve Havacılık Merkezi’ni güçlendirmek ve ilk gökmeni (İngilizce; astronot, Rusça; kozmonot, Çince; taykonot, Fransızca; spasolog) yörüngeye çıkarmaktır.

Biliyorum ki analarımız gökmeni doğurdu. Şu anda o dahi gökmen olacağını bilmiyor. Ancak birilerinin onu bilmesi, bulması, yetiştirmesi ve uzaya çıkışını sağlaması gerekiyor.

Bu hayale en yakın duran kentimiz; Bursa’dır…  İbrahim Burkay’ın yarına dair öngörüsünü; “İlk gökmen Bursa’dan çıkacak” hatırlatıyor, zamanın hızla akıp gittiğine dikkat çekmek istiyorum.

Derin uzay madenciliği için daha şimdiden 10 şirket kurulmuş, uzay devletin tekelinden özel sektörün yatırım alanı haline gelmiş ise geç kalmışlığımızın vebali büyük olacaktır ve bunu torunlarımıza anlatmakta zorlanacağız demektir.

Bize düşen; gökmenlerimizi uzaya çıkarmaktır; Bursa bunu yapabilir. Bizler ancak, başlamadığımız zaman durdurulabiliriz. Başladık ta hızlansak mı artık?